MAHKEMEYE ERİŞİM HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNE İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU KARARI
İLGİLİ ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU KARARINDA; MAHKEMEYE ERİŞİM HAKKI KONUSUNDAKİ İSTİKRARLI GÖRÜŞÜNÜ ANAYASA MAHKEMESİ BİR KEZ DAHA YİNELEMİŞ VE OLDUKÇA İSABETLİ BİR KARAR VEREREK MAHKEMELERİN ADALETE ERİŞİM HAKKINA YÖNELİK KATI YORUMLARININ HAK İHLALİNE NEDEN OLACAĞINI VURGULAMIŞTIR. KALDI Kİ, DANIŞTAY 10. DAİRESİ BAŞVURUCUNUN TEMYİZİ SONRASI YEREL MAHKEMENİN SÜRE AŞIMI REDDİNE YÖNELİK VERDİĞİ KARARI AYM İÇTİHATLARINA UYGUN ŞEKİLDE BOZMUŞTUR AKABİNDE İSE DAVALI İDARENİN KARAR DÜZELTME TALEBİ ÜZERİNE BOZMA KARARINI KALDIRARAK YEREL MAHKEMENİN VERMİŞ OLDUĞU SÜRE RET KARARINI 19/10/2020 TARİHİNDE ONAYARAK ÖNCEKİ KARARI İLE ÇELİŞMİŞTİR. DANIŞTAY HUKUKA AYKIRI KARARIYLA BAŞVURUCUNUN ŞİMDİLİK 5 YIL KAYBETMESİNE NEDEN OLMUŞTUR VE BU SÜRE DAHA DA UZAYACAKTIR.
İDARELERE KARŞI YAPILACAK OLAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT BAŞVURULARINDA USUL ESASTAN ÖNCE GELMEKTE OLUP TAZMİNAT HUKUKU ALANINDA UZMAN; MEVZUATLARA, İÇTİHATLARA VE GÜNCEL YÜKSEK MAHKEME KARARLARINA VAKIF BİR AVUKATTAN HUKUKİ DESTEK ALMAKTA FAYDA BULUNMAKTADIR. AKSİ TAKDİRDE SÜRE AŞIMI GİBİ USUL KURALLARINA TAKILARAK CİDDİ HAK KAYIPLARI YAŞABİLİRSİNİZ…
Resmi Gazetede 18.09.2024 tarihinde yayımlanan 18.04.2024 tarihli, 2021/5135 Bireysel başvuru numaralı UĞUR AYHAN ZOR başvurusu:
1.BAŞVURUNUN ÖZETİ:
“Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 11/5/2013 tarihinde biri belediye binası önünde, diğeri postane binasının yakınlarında olmak üzere bomba yüklü iki aracın infilak ettirilmesi suretiyle terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. Saldırı sonucu 51 kişi yaşamını yitirmiş, 222 kişi yaralanmıştır. Başvurucunun annesi F.Z. ile kız kardeşi M.Z. de söz konusu saldırıda hayatını kaybetmiştir. F.Z. ve M.Z.nin mirasçısı olan başvurucunun 22/5/2013 tarihinde Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna yaptığı başvuru üzerine 21/6/2013 tarihinde sulhname imzalanmış, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca 51.685,90 TL tutarında maddi tazminat başvurucuya ödenmiştir.İlgili emniyet görevlileri ile mülki idare amirleri hakkında Hatay Valiliği tarafından soruşturma izni verilmesi üzerine Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca 30/12/2014 tarihinde görevi kötüye kullanma suçundan iddianame düzenlenmiş ve iddianamenin kabulü ile Hatay 7. Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde 19/1/2015 tarihinde kamu davası açılmıştır. Başvurucu 18/11/2015 tarihinde İçişleri Bakanlığına sunduğu dilekçe ile yakınları F.Z. ve M.Z.nin ölümü nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların ödenmesi için talepte bulunmuştur. Talebinin 24/11/2015 tarihli işlemle reddedilmesi üzerine başvurucu 25/1/2016 tarihinde, 5233 sayılı Kanun hükümleri kapsamında idare ile imzalanan sulhnamenin iptal edilmesi ile maddi ve manevi zararlarının ödenmesi talepleriyle tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde, patlamanın ve ölümlerin yaşanmasında idarenin kusuru olduğunu, istihbarat bilgisi bulunmasına karşın önlem alınmadığını ileri sürmüş; dava açma süresine ilişkin açıklama yaparak 5233 sayılı Kanun’dan ayrı olarak kusur sorumluluğu temelinde dava açtığını vurgulamıştır. Hatay İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 17/2/2016 tarihli kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, sulhnamenin iptali ve maddi tazminat talepleri bakımından sulhnamenin imzalandığı 21/6/2013 tarihinden itibaren en geç altmış gün içinde dava açılması veya aynı süre içinde idareye başvurulup başvuru neticesinde tesis edilecek işlemin sonucuna göre işlemin tebliğinden itibaren geri kalan dava açma süresi içinde, manevi tazminat talebi bakımından ise 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca olay tarihinden itibaren bir yıl içinde en geç 12/5/2014 günü idari başvuru yapılarak sonucuna göre otuz gün içinde dava açılması gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda olayın üzerinden uzun süre geçmesinin ardından dava açma süresini canlandırma imkânı olmayan 18/11/2015 tarihli idari başvuru üzerine verilen ret cevabının ardından 25/1/2016 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu ifade edilmiştir. Başvurucunun temyiz talebi üzerine Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) 14/11/2018 tarihli kararıyla süre ret kararını bozmuştur. Kararın gerekçesinde; 2577 sayılı Kanun’da tam yargı davaları için öngörülen bir ve beş yıllık sürelerin eylemin idariliğinin ortaya çıktığı andan itibaren hesaplanmasının şart olduğu, somut olayda ise başvurucunun eylemin idariliğini 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile öğrendiğinin kabulü gerektiği, bu nedenle de ceza davasının açılmasından itibaren bir yıl içinde 18/11/2015 tarihinde yapıldığı anlaşılan idari başvuru üzerine açılan davanın süresinde olduğu ifade edilmiştir. Daire, gerekçesinde ayrıca sulhname imzalandıktan sonra idarenin sorumluluğunun hizmet kusuru ilkesi uyarınca çözülebileceğini belirterek sulhnamenin iptali talebinin de tazminat talepleri ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Davalı idarenin karar düzeltme talebi üzerine Daire, bozma kararını kaldırarak İdare Mahkemesinin 17/2/2016 tarihli süre ret kararını 19/10/2020 tarihinde onamıştır. Başvurucu, nihai kararı 22/1/2021 tarihinde öğrenmesinin ardından 12/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
2.DEĞERLENDİRME:
13.Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
14. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedeniyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 38).
16. Başvurucunun davayı süresinde açmadığı gerekçesiyle İdare Mahkemesince reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
19. Hak arama özgürlüğünün bağlandığı usul kurallarına uyulmaması nedeniyle uyuşmazlıkların esası hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin idari istikrarın sağlanması amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olduğu söylenebilir. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl üzerinde durulması gereken husus ise müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
20.Eldeki başvuruya konu yargılama sürecinde İdare Mahkemesi, meydana gelen ölümler ile buna neden olan eylemin patlamanın gerçekleştiği 11/5/2013 tarihinde öğrenilip 21/6/2013 tarihinde sulhname imzalandığı ve bu tarihlerden itibaren mevzuatta belirtilen süreler aşıldıktan sonra yapılan idari başvuru üzerine açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesine yer vererek davayı reddetmiştir. Başvurucu, idarenin kusurlu olduğunu ve emniyet birimlerinin olayda ihmali bulunduğunu ceza davası ile öğrendiğini belirterek idari başvuru süresinin başlangıç tarihi olarak bu tarihin esas alınmamasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
21.Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken bazen de çok sonra değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir (Leyla Bitik ve diğerleri, B. No: 2019/24350, 16/3/2023, § 52).
23. Somut olayda ölümün 11/5/2013 tarihinde meydana gelen terör saldırısı sonucu gerçekleştiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır ancak olayda idarenin kusuru olması durumunun İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan inceleme, akabinde gerçekleşen soruşturma izni verilmesi işlemleri ve olayda ihmali/kusuru olduğu düşünülen emniyet görevlileri hakkında 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile açığa çıktığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun anılan süreçten önce ölüm olayına sebebiyet veren olguya dair ihmale, eylemsizliğe ve dolayısıyla eylemin idariliğine ilişkin bir bilgiye, veriye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda başvurucunun, yakınlarının ölümüne neden olan terör saldırısında idarenin kusur doğurabilecek eylemsizliğini (önlem almama hâli) ve zararla idari eylemsizlik arasında illiyet bağı olduğunu ölüm olayıyla derhâl öğrendiğinden söz edilemez (benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değerlendirmesi için bkz. Kurşun/Türkiye, B. No: 22677/10, 30/10/2018, §§ 101-106).
25. Bu hâle göre İdare Mahkemesinin dava açma süresinin başlangıç tarihine ilişkin yorumunun başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. Bu nedenle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.