Silahlı Terör Örgütüne (FETÖ) Üye Olma Suçu- Beraat Kararı
KPSS’nin 10 Temmuz 2010’daki oturumuna ilişkin sorularının sınav öncesinde sızdırılmasına ilişkin bugüne kadar yaklaşık olarak 3 bin kişi hakkında dava açılmıştır.
Soruşturma kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kişiler hakkında ayrı ayrı iddianame düzenlemiş ve iddianamelerde şüphelilere, “FETÖ üyesi olmak”, “kamu kurum ve kuruluşları zararına zincirleme dolandırıcılık” ve “resmi belgede zincirleme sahtecilik” suçlamaları yöneltilmiştir. Sanıkların sınav başarıları, dosyalarda bulunan bilirkişi raporu ve sızdırılan sınav sorularının FETÖ terör örgütü üyeleri dışında kisilere verilmesinin mümkün olmadığı iddiası ile sanıkların birçoğu hakkında sınav sorularını önceden aldığı, Fetö terör örgütü üyesi olduğu kanaatine varılarak silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY)’ne üyelik ve kamu kurum ve kuruluşları zararına zincirleme dolandırıcılık suçlarını işlemekten ceza verilmesi yoluna gidilmiştir.
İtiraz üzerine dosyaya bakan Ankara İstinaf Mahkemesi de, yerel mahkemenin örgüt üyeliği suçundan verdiği mahkumiyet kararını yerinde bulmuştur.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi 10.06.2024 tarih 2022/1491 Esas, 2024/7780 karar nolu güncel kısmi bozma kararında istinaf mahkemesince de yerinde görülen mahkumiyet kararı hakkında oldukça yerinde değerlendirmeler yaparak “Bilirkişi raporunda sanığın sınavdaki başarısının tesadüfi olamayacağına yönelik kuvvetli kanaat oluştuğunun belirtilmesi karşısında; ihtimallere dayanan yüzdelik oranlarının yer aldığı değerlendirme içermesi sanığın hileli bir davranışını ortaya koymaya elverişli olmadığı gibi kişinin önceki ve sonraki yıllardaki doğru ve yanlış cevap sayılarının kıyaslanarak sınav sorularını haksız elde etmek sureti ile sınavda hileli yollarla yüksek puan aldığının kesin olarak ispatlanamayacağı, ayrıca bilirkişi raporunu teyit eder başkaca delil, beyan veya bilgi bulunmadığı gibi bilirkişi raporunda sınav sorularının alındığına dair kesin kanaatin de bildirilmediği, dosya kapsamında sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair mahkûmiyetini gerektirir her türlü kuşkudan uzak, yeterli ve kesin delilin de bulunmadığı gözetilerek, atılı suçtan beraati yerine delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur.” Gerekçesi ile yerinde bir karar vererek silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY)’ne üyelik suçundan kurulan mahkumiyet hükmünü bozmuştur. Kararda Yargıtay (kapatılan) 16. Ceza Dairesinin, 26.10.2017 tarihli ve 2017/1809 Esas, 2017/5155 sayılı Kararında ve 3. Ceza Dairesince de benimsenen, istikrar kazanmış emsal yargı kararlarında da değinilen örgüt üyeliği için aranan objektif kriterler baz alınmıştır. ‘Örgüt üyeliğinden’ mahkumiyet kararı verilebilmesi için sanığın örgütle organik ilişki içerisinde süreklilik ve yoğunluk arz eden eylemlerde bulunması gerektiği’ belirtilmiştir.
Anayasamızın 38.maddesinin 4.fıkrasında da “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” denilerek masumiyet karinesi korunmuştur. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi bulunan şüpheden sanık yararlanır ilkesine göre yapılan ceza muhakemesinin sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği %100 anlamda kesinliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir (Ay 38/4 İnsan Hakları beyannamesi madde İHAS 6/2). İlgili kararda evrensel hukuk ilkesinin altı çizilerek “sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair mahkûmiyetini gerektirir her türlü kuşkudan uzak, yeterli ve kesin delilin de bulunmadığı gözetilerek, atılı suçtan beraati yerine delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur.